Avrupa’da oy kullanma süresinde son haftanın, son üçüncü gününe girmiş bulunuyoruz. Türkiye’nin kaderini değiştirecek son üç güne girdiğimizi söyleyebiliriz. Mayıs ayının son üç günü Türkiye, Kürdistan ve belki de Ortadoğu’nun gidişatını belirleyecek günler olacaktır. Bu üç gün ya Türkiye’yi bulunduğu uçurumdan aşağıya yuvarlanmasına götürecek, ya da doğru ve özgür bir yaşamın anlam bulmasına vesile olacaktır.Zaman zaman “kader günleri” “ateşli günler”, “tarihi değiştiren günler” denilir. 17 Ekim Devrimi’ni anlatan bir yazar da bu tarihi devrimi anlatırken “dünyayı sarsan on gün” diye adlandırır. 7 Haziran seçimleri için de bu türden belirlemelerde bulunmak abartılı olmayacaktır.Gerçekten de 7 Haziran seçimi, Türkiye’yi sarsacak cinsten bir seçim olacaktır. Her halukarda şiddetli bir deprem mahiyetinde olacaktır. Demokrasi güçlerinin oluşturduğu HDP barajı aşsa da, aşmasa da 8 Haziran’da sözcüğün gerçek anlamıyla büyük bir sarsılma yaşanacaktır.
Çok iyi biliyoruz ki, barajın aşılması durumunda demokratikleşmeye giden yolun açılması, Kürt sorunun demokratik siyaset ekseninde çözme gerçekliğinin sonuna kadar anlam bulması yönüyle büyük bir gelişme ortaya çıkacak. Tersi durumda ise AKP’nin süreci tıkatması ve savaşı yeniden tek seçenek olarak Kürt ve Türkiye halklarına dayatması anlamında büyük bir kırılma sürecine girilmiş olacaktır.
Bu “iki durumu” belirleyecek olan da Avrupa seçmeni olacaktır. Avrupa’da yaşayan seçmenin tutumu geleceğimizi belirleyecek bu sürece damgasını vuracaktır. Çünkü HDP’e barajı aştıracak, ya da onu baraj altında tutacak Avrupa’dan Türkiye gidecek oylar olacaktır. Bu anlamda Avrupa oyları son derece kıymetli ve aynı zamanda Türkiye’nin kaderini belirleyecek oylardır. Nasıl ki bir zamanlar Rus işçi sınıfı çarlığa karşı verdiği mücadeleyle dünyayı sarsan bir devrime damgasını vurduysa, Avrupa’dan HDP’e akacak oylar da bu anlamda Türkiye ve Kürt halkının kaderini belirleyecek nitelikte olacaktır. Hatta HDP’e verilecek her oy aynı zamanda Ortadoğu’nun kaderini de belirleyecektir. Zira Türkiye ve Kürdistan’da gelişecek demokrasi ve özgürlük rüzgarı bir bütün olarak Ortadoğu’yu da etkileyecektir. Elbette ki bu rüzgar, “Arap baharı“ gibi dar ve geçici olmayacak, çok daha kapsayıcı ve nitelikli bir hat üzerinde Ortadoğu’da gerçek anlamda halkların baharını doğuracak nitelikte bir etki yaratacaktır.
Bu bağlamda savaşa da, barışa da vesile olacak Avrupa’daki  oyların kullanılmasının, seçmenlerin mutlak anlamda sandığa gitmelerinin bir zorunluluk olduğunu belirtmeye bile gerek yoktur. Kullanılacak her oy barışın ömrünü uzatacak, müzakere sürecini geliştirip güçlendirecek, Kürt halkının iradesini yenilmez kılacaktır. Bu anlamda başta Kürt halkı olmak üzere barış, demokrasi ve özgürlükten yana olan her seçmen mutlak anlamda sandık başına gidip oyunu kullanmalıdır.
“Bir oyla ne olur ki” deme gafletine düşmeden Kürtler bir an önce sadığa gidip oyunu halkların özgürlüğünden yana kullanmalıdır. Türkiyeli demokrat, aydın, demokrasi ve özgürlükten yana olan her barışsever de aynı biçimde sandığı gidip siyasi iradesini belirlemelidir. Kadınlar, gençler, işverenler, esnaf kesimi ve diğer tüm toplumsal katmanlar mutlak anlamda oy kullanmak için sadığa gitmelidir.Seçime gidip oy kullanmanın tarihi bir görev, demokrasi ve özgürlük adına büyük bir yürüyüş olduğu unutulmamalı, oy kullanmanın barış ve halkların iradesi adına söz sahibi olmak anlamına geldiğinin bilinciyle kesin ve net bir duruşun sahibi olunmalıdır.Kanser hastası olan Hasan Çil’in zafer işaretinin eşliğinde sandığa gitmesi, 86 yaşındaki Elbistanlı kadının “ölmeden önce oyumu kullanmalıyım” deyip, konsolosluğa kadar gitmesi, tekerlekli sandalyeye mahkum olarak dolaşan Muşlu genç ile Adıyamanlı bir diğer kadının büyük zorlanmalara rağmen sandık başına gitmesi, yine Londra’da yaşayan Antepli Halime ve Resul çiftinin Paris’e kadar gelip oy kullanması, bir kadının “Fizan’da da olsa oyumu HDP’e vereceğim” deyip, Fransa’dan Berlin’e kadar gidip oy kullanması, elbette ki anlamlı ve onurlu bir duruşu ifade etmektedir. Eğer herkes bu bilinçle hareket eder ve oy kullanma konusunda sorumlu davranırsa, elbette ki HDP hem barajı aşar, hem de “dünyayı sarsan on gün”de olduğu gibi, Türkiye ve Kürdistan’da da büyük bir gelişme ortaya çıkmış olur. Sadece oy kullanmakla da yetinilmemeli, her seçmen kendisiyle birlikte başka bir seçmeni de sandığa götürmelidir.
Sonuç olarak; Avrupa’da her yurtsever, demokrat, aydın, kadın ve genç mutlaka sandık başına gidip oyunu kullanmalıdır. Kürt ve din düşmanı Erdoğan’a, Davutoğlu ve diğer AKP’li sahtekarlara, savaşla, kanla, tabutlarda taşınan cansız bedenlerle beslenen rantçılara verilecek en anlamlı ve en doğru yanıt, sandığa gidip oy kullanmaktır…



FUAT KAV 
29 Mayıs 2015 Cuma YENİ ÖZGÜR POLİTİKA  
 
Yukarı